Ziya Gökalp Şiirleri

KÖY

Ey Türk, senin köyün hür bir yuvadır
Çiftlik değil, yoktur beyi ağası
Her köylünün var bir çifti tarlası,
Öz evinde o hem bey hem ağa’dır.

Hiç kimsenin yarıcısı rençberi
Olmaz, ancak olur vatan askeri.

Ümmi değil, muallimsiz kalsa da
İmamı yok, gene bilir dinini.
Dost ve düşman kimdir, bilir dünyada,
Doğru bulur… sevgisini kinini.

Ona cami, mektep, kitap yapınız.
Emin kalır hudutta her kapımız…

Lakin ey Türk, bu mesut köy bitiyor!
Mültezimin, faizcinin, tüccarın
Pençesinde diyor beni kurtarın;
Bu üç işi senden çabuk istiyor.

Kaldır a’şar usülünü aç banka
Yap her semtte bir ziraî sendika.

Ziya Gökalp

Kaynak: Yeni Hayat, s. 16

MESLEK KADINI

Dersiniz “bir genç kız yaşı dolunca
Mutlaka kendine bulur bir koca
Kocası evine getirir ekmek
O halde kadına meslek ne gerek?
Kadının mesleki olmaktır karı
O çıkmasın sakın bundan dışarı
Ne lazım erkek rakibi olmak
Değil mi ikisi ezelden ortak
İşçiye olunca rakip karısı
Kol artar, ücretin gider yarısı,
İkisi alırlar aynı ücreti
Ocağın eksilir, artmaz serveti.”

Bu sözler hep doğru, fakat her kadın
Bulur mu bir koca, bulsada yarın
Bu adam ölmez mi? O halde nasıl
Dersiniz “kazanma işte muttasıl !”
Görürken ortada işte binlerce
Kocasız kadınlar çeker işkence
Dersiniz “değiller mesleğe muhtaç
Ya koca bulmalı, ya kalmalı aç.
” Evvelce melcedi, hep zengin evler
Kadınlar bulurdu, sığınacak yer
Yaşamak güçleşti, şimdi her erkek
Ancak karısına yedirir ekmek
Sanmayın, hepsi de bir yük taşıyor
Birçoğu hodkâmdır, bekâr yaşıyor
Çünkü var, binlerce sefih kocalar
Ya muttasıl içer, ya kumar oynar.
Kimi de mahpusta alır soluğu
Aç kalır evinde çoluk çocuğu
Bunlarda olmasa kadın insandır
İnsanın en büyük hakkı irfandır
Kadın çalışmazsa fikri yükselmez
Tabii o zaman size denk gelmez.

Kadın yükselmezse alçalır vatan
Samimi olamaz onsuz bir irfan.

Kocalı, kocasız birçok kadınlar
Açtırlar dersiniz işsiz kalsınlar”””
Derim ki “o halde kastiniz mutlak
Bunları umuma odalık yapmak.”

Ziya Gökalp

MİLLET

Sorma bana oymağımı, boyumu
Beş bin yıldır millet gibi yaşarım
Sorma bana ailemi, soyumu
Soyum Türk’tür, soy büyüğüm hünkârım.

Süngü beni ayırsa da vahdetimi unutmam
Dilde, dinde müşterekiz, hep gelmişiz bir belden
Devletimin kaygusuyla milletimi unutmam
Anadolu bir iç deniz, ayrılamaz dış elden.

Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı
Türk’üm, bu ad her unvandan üstündür
Yoktur Özbek, Nogay, Kırgız, Kazanlı
Türk milleti bir bölünmez bütündür.

Gök, Ay, Yıldız, Dağ ve Deniz Hanlar bütün ölmüşler
Yalnız diri Gün Han kalmış altun yayı elinde
Baktı, dedi: Moskof’la Çin Türk kavmini bölmüşler
Artık onlar hür olacak Rus ilinde ve Çin’de.

Her ülkede Türk bir devlet yapacak
Fakat bunlar birleşecek nihayet
Hep bir dille aynı dine tapacak
Olacak tek harsa malik bir millet.

Ey Türkoğlu, artık ne ben, ne sen, ne o bir şey yok
Uluslar yok, uruklar yok, ancak büyük Turan var
Siyasette şirk olamaz ayrıca, Han ve Bey yok
Türk ruhunda yalnız bir il, yalnız bir tek İlhan var.

1915 (Yeni Hayat) Ziya Gökalp

TEVHİD

-İçtimaî tasavvufa göre-.

Tanrımız bir tek ilâh
Yok bize başka penah
İkiye tapmak günah,
Lâilâheillâllah !

Yurtta bir kaç can olmaz
Birden çok vicdan olmaz
Ortaklı canan olmaz
Lâilâheillâllah !

Gövdelerde kesret var
Gönüllerde vahdet var
Ferdler yok, cemiyet var
Lâilâheillâllah !

Kalkar, ruhlar bir yerde
Olunca kalbden perde
Bir göz doğar içerde
Lâilâheillâllah !

Bir göz ki Yezdan odur
Millet o, vatan odur
Örf, icma, Kur’an odur
Lâilâheillâllah !
Muhammed Resulullah!

Ziya Gökalp

ÜNİVERSİTE

Diyorsunuz ki hükümetin idarî
Vilayeti fenlere de şamildir
Ben derim ki idare her hüneri
Bilmez, çünki mütehassıs değildir.

Selâhiyet mansıp gibi yukardan
Verilmez hep ihtisasla alınır
Hiçbir âlim nüfuzunu hünkârdan
Almaz, gerçi ondan alır her nazır.

Bir müderris ya ilmiyle taayyün
Eylemiştir sizden tayin istemez
Yahut etmemişken taayyün
Ederseniz tayin, kalır bir çömez.

Bırakınız bunlar kendi kendine
Seçsinler, siz seyirci kalınız
İlmi verin âlimlere siz yine
Ele mülkün dizginini alınız.

Üniversite emirlerle düzelmez
Onu yapar ancak serbest bir ilim
Bir mesleğe haricinden fer gelmez
Bırakınız ilmi yapsın muallim.

Ziya Gökalp

VATAN

Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur
Köylü anlar manâsını namazdaki duanın
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.

Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok
Her ferdinde mefkure bir, lisan, âdet, din birdir
Meb’usanı temiz, orda “Boşo” ların sözü yok
Hududunda evlâtları seve seve can verir
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.

Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye
Sanatına yol gösteren ilimle fen Türk’ündür
Hirfetleri birbirini daim eder himaye
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk’ündür
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın.

Ziya Gökalp

VAZİFE

O gönlüme arştan inen bir sestir
Milletimin vicdanına makestir
Ben askerim, o üstümde kumandan
Baş eğerim her emrine sormadan.
Gözlerimi kaparım
Vazifemi yaparım.

Hikmetini sormam, ince elemem
Âmirimdir, ona karşı gelemem
Haklılığına eylemişim kanaat
Benden ona kayıtsız, şartsız itâat
Gözlerimi kaparım
Vazifemi yaparım.

Benim hakkım, menfaatim, arzum yok
Vazifem var, başka şeye lüzum yok
Aklım gönlüm, düşünmezler duyarlar
Ondan gelen emirlere uyarlar
Gözlerimi kaparım Vazifemi yaparım.

Var demezdim bu dünyanın ötesi
Gelmeseydi vazifenin gür sesi
Bu ses mutlak maveradan geliyor
Hak nerdeyse, tâ oradan geliyor
Gözlerimi kaparım
Vazifemi yaparım.

Ziya Gökalp

YÜCE TANRI

Bir okum ki yoktur yayım
Ben yerdeyim, gökte ayım,
Kanat ver ki fırlayayım
Kanat sensin yüce Tanrı.

Kalbim gece, sen bir güneş
Kışın senden alır ateş
Yalnızlıkta sen ona eş
Neşad sensin yüce Tanrı.

Âşık ağlar “Canan” diye
Asker ölür “Vatan” diye
Ders okunur “irfan” diye
Murat sensin yüce Tanrı.

Yoksulların haznesisin
Öksüzlerin annesisin
Sen bir şefkat sinesisin
İmdad sensin yüce Tanrı.

Her yanımda bir uçurum
Sırtındadır benim yolum
Tut elimden düşüyorum
Sırat sensin yüce Tanrı.

Aşkımdandır eza bana
Sen etmedin ceza bana
Ruhum açtı gaza bana
Pusat sensin yüce Tanrı.

Hem gönlüme göz vermişsin
Hem didare söz vermişsin
Hayat ta ver, öz vermişsin
Hayat sensin yüce Tanrı.

Kaç gel dedin Karakulu
Geçemedim gözcü dolu
Aramızdan kaldır yolu
Necat sensin yüce Tanrı.

Ziya Gökalp

ERENLER NASİHATİ

İki mahlûk yaşar sende beraber
Birisi melektir, öteki hayvan.
Hayvana köpek de, istersen arslan
O da onlar gibi uyur, yer içer
Fakat melek, vecdi arar daima.
Meleğin gıdası din, şiir, ahlâk
Dalmak İster daim derûni vecde
Maksadı yaşamak daima Hacc’da.

Lâkin gürültüde olmaz istiğrak
Meleğin huzuru sükûna muhtaç
Fakat köpek susmaz, çünkü karnı aç…
Meleği kurtarmak için mihnetten
Kalkışma boğmağa sakın köpeği,
Düşün ki ayrılmaz ruhundan beden
Öldürmüş olursan ma’sum meleği.
Köpeği öldürme, karnını doyur
Doyunca havlamaz, çünkü hep uyur.
Lâkin köpek ağa hoşlansın diye,
Çekme ona her gün nefis ziyafet
Şımarır, atınca çok şey gövdeye.
Yetmez mi bir lokma ekmek, yahut et?
Doyur onu, fakat azdırma zinhar
Çünkü ona uyup melek de azar.

ERENLER AŞKI

Sevdiğim gitmekle senden uzağa
Zannetme aşkının çevrinden kaçtım
Kalmadı ihtiyaç göze, kulağa
Gönlümden gönlüne pencere açtım göze, kulağa
Ayrılığa düştük zannetme sakın
Dışardan uzağız içerden yakın.
Aramızda gerçi dağ var, deniz var
Görürüm ben seni her dem yanımda
Dudağından uzak düşsem ne zarar
Duyarım sesini tannân canımda
Ruhların birliği hakiki visal
Gövdeler heyulâ, çehreler hayâl.

KARADAĞ (*)

Kara dağ kış Hürrem
Beyaz kürke bürünürdü

Yüksekteydi kütüphanem
Pencereden görünürdü,
İlkbaharda kar azalır
Yeşerirdi yamaçları

Çocuklukta penceremin
Ufukları bu dağlardı
Aşıkıydım ben hücremin
İçinde bin his çağlardı.

Babam bir gün dedi: “Dalgın
Hep okursun, biraz da bak
Karşındaki karlı dağın
Şiirleri daha sıcak.

(*) Şair, oturduğu evin karşısındaki dağı anlatıyor. Hürrem: Gönül açıcı

HÜRRİYYET MARŞI

Yaklaştı Yıldız’ın inkirâz günü
Bozuldu yaldızı, çıktı düzgünü
Siyaset mahkûmu, jurnal sürgünü
Germeğe gelecek şanlı düğünü.

Toplanın kardeşler, bayrak açalım
Yıldız’ın üstüne ateş saçalım. .

Bir millet efradı hep me’yûs oldu
Ya mahbûs ya menfî ya casus oldu
Padişah millete bir kâbus oldu
Vücûdu vatana çok menhus oldu,

Toplanın kardeşler, bayrak açalım
Yıldız’ın üstüne ateş saçalım.

Kükreyen arslana zincir takılmaz
Adalet zalime merhamet kılmaz
Vatanın mahvına sessiz bakılmaz
Bir saray yakılır, bir mülk yakılmaz.

Toplanın kardeşler, bayrak açalım
Yıldız’ın üstüne ateş saçalım.

Daha mı zalimler bidâd edecek?
Bir millet zincirde feryad edecek?

Ziya Gökalp

MALTA İMAMININ VEDANÂMESİ

Yoldaşlar çileyi bu gün doldurdum
Size de dilerim, bunu yürekten
Feleğin de artık çarhı bozuldu
Pervanız olmasın kambur felekten.

Bir gemi gelecek altın direkli
Bütün yelkenleri beyaz ipekten
Buradan alacak bütün Türkleri
İşittim ben bunu bir ak melekten,
İstanbul şimdi arslan yatağı
Temizlenmiş artık, itten köpekten
Vecidlerle sizi karşılayacak
Yolunuz dolacak binbir çiçekten.

Yeni Nesil 30.6.1921
Ziya Gökalp

MEVLiD DUASI

Bütün güzellikler bir vücud oldu
Sen onun adını koydun Muhammed.
Bütün iyilikler bir kalbe doldu
Türklerin kıblesi odur müebbed.

Türk ili şimdi kan ağlar Yârabbi
Kıble hürmetine kurtar Yârabbi
Muhammed bir nurdur, kandili sensin
Bütün güzellikler ondan dağıldı.

Bir şeytan müstesna ki oldu emin
Meleklere nura hep secde kıldı
Türk hâlâ o nuru arar Yârabbi
O nur hürmetine kurtar Yârabbi.

Bir gece Kur’an’ın indiği yoldan
Muhammed arşa çıktı gizlice
Dedi, Türk müstakil kalsın her zaman
Sen, ona vaad ettin bunu o gece.

Şimdi Türk o vaadi anar Yârabbi
Miraç hürmetine kurtar Yârabbi
Şen bizi çiçekle hiç bezer mi idin?
Üstünde Emine doğurmasaydı.

O zümrüd kubbeyi hiç düzer miydin?
Altında sevgilin oturmasaydı
Türk bunun sırrını anlar Yârabbi
Mevlid hürmetine kurtar Yârabbi.

Yeni Nesil 23.6.1337

KIT’A(*)

Türk’üm, adım Türkândır
Muallimim Kur’ân’dır.
Düşmanlarım çok değil
İngiliz’le Yunan’dır.

* Ziya Gökalp, Malta’dan döndükten sonra Diyarbakır’da
küçük kızı Türkan’a yazıp ezberlettiği şiir.

ÇOCUK DUALARI’NDAN

Şimdi gün doğar
Der hep insanlar
Vazifemiz var:
Elhamdülillah.

Gazada ordu,
Çıkar Bozkurt’u
Kurtarsın yurdu
Elhamdülillah.

MEFKÛRE (*)

Bir peri kızıdır görünmez göze
Onunla yaşarım daim öz öze
Ben sükût ettikçe o başlar söze
Ruhumun onunla izdivacı var.

Ben âşık bir kalbim cananım odur
Bu fani dünyada Rahmanım odur
Ben hasta bir ruhum, Lokman’ım odur
Elinde gönlümün öz ilâcı var.

Demeyin o mevcut değil, hayaldir
Vücut metin değil, bence mealdir.

(*) Ziya Gökalp, bu şiiri ölümünden bir ay önce kızının defterine yazmıştı.

Ala Geyik

Çocuktum, ufacıktım,
Top oynadım,acıktım.

Buldum yerde bir erik,
Kaptı bir Ala Geyik.

Geyik kaçtı ormana,
Bindim bir ak doğana.

Doğan, yolu şaşırdı,
Kaf Dağından aşırdı.

Attı beni bir göle;
Gölden çıktım bir çöle,

Çölde buldum izini,
Koştum, tuttum dizini.

Geyik beni görünce,
Düştü büyük sevince.

Verdi bana bir elma,
Dedi, dinlenme, durma.

Dağdan yürü, kırdan git,
Altın Köşke çabuk yet.

Seni bekler ezeli,
Orda dünya güzeli.

Bin yıllık çile doldu!
Bunu dedi, kayboldu.

Yedim sırlı elmayı,
Gördüm gizli dünyayı.

Gündüz oldu, geceler;
Ak sakallı cüceler,

Korkunç devler hortladı,
Cinler, cirit oynadı.

Kesik başlar yürürdü,
Saçlarını sürürdü.

Bir de baktım, melekler,
Başlarında çiçekler.

Devlere el bağlıyor,
Gizli gizli ağlıyor.

Kılıcımı çıkardım,
Perileri kurtardım.

Kurtardığım periler,
Adım adım geriler,

Kanadını açardı,
Selam verir, kaçardı.

Az, uz gittim, dolaştım,
Altın Köşke ulaştım.

Bir kapısı açıktı,
Öteki kapanıktı.

Kapalıyı açarak,
Açığa vurdum kapak.

At önünde et vardı,
İt, ot yemez ağlardı;

Otu ata yedirdim,
Eti ite yedirdim.

Açtım bir elmas oda;
Dev şahı uykuda

Gördüm, kestim başını,
Dedim, Ey dev nerede?

Nerede Dünya Güzeli?
Dedi, Elinde eli!

Döndüm, baktım. Bir Kırgız
Elbiseli güzel kız.

Durmuş, bakar yanımda,
Şimşek çaktı canımda.

Güldü, dedi, Türk Beyi!
Tanıdın mı geyiği?

Kimse, beni bu devden
Alamazdı. Ancak sen,

Kaya deldin, dağ yardın,
Geldin, beni kurtardın.

Ah o imiş anladım,
Sevincimden ağladım,

Dedim, Turan Meleği!
Türkün yüce dileği!

Yüz milyon Türk bu anda
Seni bekler Turanda.

Haydi, çabuk varalım,
Karanlığı yaralım;

Sönük ocak canlansın,
Yoksul ülke şanlansın

İndik, iti okşadık,
At sırtına atladık.

Geçtik nice dağ, kaya,
Geldik Demirkapıya.

Kapanması, çok yıldı,
Açıl! dedim, açıldı.

Yol verince gizli yurt,
Aldı bizi Bozkurt,

Kaf Dağından geçirdi,
Türk Eline getirdi.

Ziya Gökalp

Ali Kemal’e

(Ziya Gökalp Malta’da sürgünde iken, Ali Kemal’in yazdığı
düşmanca yazılara bu şiirle cevap vermiştir.)

Ben Türküm! diyorsun, sen Türk değilsin!
Ve İslamım! diyorsun, değilsin İslam!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim ilam!

Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,
Ummadım bu işten asla mükafat!
Bu yüzden bin türlü felaket çektim,
Hiç bir an esefle demedim: Heyhat!

Hatta ben olsaydım: Kürd, Arap, Çerkes;
İlk gayem olurdu Türk milliyeti
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak,
Kurtarır her İslam olan milleti!

Türk olsam olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan olmasan sen Türk düşmanı!
Çünkü benim gayem Türkü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı!

Türklük, hem mefkurem, hem de kanımdır:
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil!
Türklük hadimine ‘Türk değil! ‘ diyen
Soyca Türk olsa da ‘piçtir’, Türk değil!

Ziya Gökalp

Altın Destan

I

Sürüden koyunlar hep takım takım
Ayrılmış, sürüde kalmamış bakım;
Asmanın üzümü dağılmış; salkım
Olmak ister, fakat bağban nerede?
Gideyim, arayım: çoban nerede?

II

Yüce dağlar çökmüş, belleri kalmış,
Coşkun ırmakların selleri kalmış,
Hanlar yok meydanda, illeri kalmış,
Dü.enler çok ama, kalkan nerede?
Gideyim arayım: Hakan nerede?

III

Türk yurdu uykuda ey düşman sakın!
Uyuyan ülkeye yapılmaz akın.
Tan yeri ağardı, yiğitler kalkın.
Bakın yurd ne halde, vatan nerede?
Gideyim arayım: yatan nerede?

IV

Herkesin gözünde vatan öz yurdu,
Çitlerin yağısı, derenin kurdu,
Yad iller, Turan’da hanlıklar kurdu,
Turan’dan yadları koğan nerede?
Gideyim arayım: ogan nerede?

Ziya Gökalp

Anne Sevgisi

Anneye karşı gelmeyelim,
Nergis çiçeği gibi,
Ne güzel kokarlar,
Ellerinde çiçek çok güzel durur.

Ziya Gökalp

Asker Duası

Elimde tüfenk, gönlümde iman,
Dileğim iki: Din ile vatan…
Ocağım ordu, büyüğüm Sultan,
Sultan’a imdâd eyle Yârabbi!
Ömrünü müzdâd eyle Yârabbi!

Yolumuz gaza, sonu şehâdet,
Dinimiz ister sıdk ile hizmet,
Anamız vatan, babamız millet,
Vatanı ma’mur eyle Yârabbi!
Milleti mesrur eyle Yârabbi!

Sancağım tevhid, bayrağım hilâl,
Birisi yeşil, ötekisi al,
İslâm’a acı, düşmandan öc al,
İslâm’ı âbâd eyle Yârabbi!
Düşmanı berbâd eyle Yârabbi!

Kumandan, zabit, babalarımız.
Çavuş, onbaşı, ağalarımız.
Sıra ve saygı, yasalarımız.
Orduyu düzgün eyle Yârabbi!
Sancağı üstün eyle Yârabbi!

Cenk meydanında nice koç yiğid,
Din ve yurd için oldular şehid,
Ocağı tütsün, sönmesin ümid,
Şehidi mahzun etme Yârabbi!
Soyunu zebun etme Yârabbi!

Ziya Gökalp

Cenk Türküsü

Türk Oğullarına,

Düşman yine öz yurduna el attı,
Mezarından ata’n kılıç uzattı,
Yürü diyor, hakkı zulüm kanattı,

Attilâ’nın oğlusun sen unutma!
Medeniyet deme, duymaz o sağır;
Taş üstünde taş kalmasın durma kır:
Kafalarla düz yol olsun her bayır,
Attilâ’nın oğlusun sen unutma!

Koş, Pilevne yine al bayrak taksın,
Gece gündüz Tuna suyu kan aksın,
Yaksın kahrın, bütün Balkan’ı yaksın;
Attilâ’nın oğlusun sen unutma!

Ziya Gökalp

Çobanla Bülbül

Çoban kaval çaldı,sordu bülbüle:
“Sürülerin hani,ovan nerede? ”
Bülbül sordu,boynu bükük bir güle:
“Şarkılarım hani,yavrum nerede? ”

Ağla çoban ağla.Ovan kalmadı.
Göz yaşı dök bülbül,yuvan kalmadı.

Çoban dedi:”Ülkeler hep gitse de,
Kopmaz bende Anadolu Ülkesi,”
Bülbül dedi:”Düşman Hased etse de
İstanbul da şakıyacak Türk sesi”

Çalış çoban,kurtar öz yurdunu.
Şairlerden topla,bülbül bir ordu.

Çoban dedi:”Edirne’den ta Van’a
Erzurum’a kadar benim mülklerim.”
Bülbül dedi:”İzmir,Maraş,Adana,
İskenderun,Kerkük en saf Türklerim”

Sarıl çoban,Sarıl.Mülkü bırakma.
Yad elinde,bülbül,Türk’ü bırakma.

Çoban dedi: Sürülerin hep kaçsa
Benim sürüm var, kaçmaz, adı Türk ili.
Bülbül dedi: “Şarkı ölsün, yok tasa;
Türkülerim yaşar söyler halk dili.

Yalvar çoban,yalvar.İlin kurtulsun.
Dile haktan,bülbül,dilin kurtulsun.

Ziya Gökalp

Ergenekon

Biz Türk Han’ın beş oğluyuz,
Gök Tanrı’nın öz kuluyuz,
Beş bin yıllık bir orduyuz,
Turan yurdu durağımız!

Ak ordumuz sola gitti,
Üç hakanlık tesis etti,
Medi, “Sümer Akad”, “Hitti”
Bu üç şanlı oymağımız!

Birincisi Azerbaycan,
İkincisi Geldanistan,
Üçüncüsü Arz-ı Kenan,
Fışkırdı üç kaynağımız!

Gök ordumuz sağa vardı,
Çin’i baştan başa sardı,
Hiyong-nular bu Hanlardı,
Set olmadı tutağımız!

Kara ordu gitti, İskit,
Ülkesinde yaptı bir çit.
Atilla ol, Şalon’a git,
Sözü oldu adağımız!

Kızıl ordu dağlar aştı,
Efganlarla çok savaştı,
Bir alayı Hind’e taştı,
Sind oldu bir ırmağımız.

Sarı ordu tekin durdu,
Şehir yaptı, çiftlik kurdu,
Uygurların bu iç yurdu,
Kaldı ana toprağımız!

Yüce Tanrı Oğuz Han’ı,
Göndererek Türk hakanı,
Birleştirdi beş Turan’ı,
Doğdu güneş sancağımız!

Oğuz Han’dan sonra Hanlar
Kazandılar yüce şanlar,
Bilinmek için bu boş anlar,
Şahnamedir sorağımız,

Yıllar geçti bir an geldi,
Türk Tahtına İlhan geldi,
Sağdan, soldan düşman geldi,
Kurulmuştu tuzağımız.

Verilmedi bir dem soluk,
Kanlar aktı oluk oluk,
Öldü bütün çoluk çocuk,
Han, Bey, Çeri, Uşağımız.

Yalnız Nököz ile Kıyan
İki kızı alıp yayan,
Bir sarp dağa attılar can
Bunlar oldu kaçağımız.

Dağdan dağa hep gizlice,
Yürüdüler beş-on gece,
Bir tan vaktı gayet ince,
Bir iz oldu uğrağımız!

Bu iz yolu çok uzattı,
Sonra Alageyik çattı,
Bir dik yardan bizi attı,
Kanadı her bucağımız!

Bir de baktık yeşil bir bağ
Her tarafi bir yüce dağ,
Geniş, fakat sıkı bir ağ,
Dedik ne hoş bu ağımız!

Alageyik çayır yerdi
Yavrusunu emzirirdi,
Bizi gördü meme verdi,
Oldu Ana Kucağımız!

Dörtyüz sene burda kaldık,
Geyik arttı, biz çoğaldık,
Çıkamadık İşe daldık,
Pek şenlendi konağımız!

Elma,erik çoktu yedik,
Demir bulduk, ör işledik,
Bir gizli yol bulsak dedik,
Dağ delerdi bıçağımız!

Kurt’tan hali iken bu yurt,
Bir gün peyda oldu bir kurt,
Bir geyiğe attı avurt,
Gördü çoban yamağımız!

Kurt bir delik buldu,gitti,
Bir demirci takip etti,
Ocak yaktı taş eritti,
Açıldı yol kapağımız!

Büyük sevinç, büyük müjde,
Bayram yaptık kentte,köyde,
Torun, oğul, baba, dede,
Büyüğümüz, ufağımız!

Demircye Bozkurt dendi
Han tanıldı,taç giyildi,
Yoldan önce kendi indi,
Sağ elinde bayrağımız!

Börteçine kurdun adı,
Ergenekon yurdun adı,
Dörtyüzsene durdun hadi,
Çık ey, yüzbin mızrağımız!

Oldu sana Kaf bu eşik,
Tarih kaldı delik,deşik,
Artık yeter bu taş beşik,
Oldu körpe yatağımız!

Uzaklarda hoş ülkeler,
Issız yurtlar seni bekler,
İşte Kıpçak, işte Kaşgar,
Ta karşıda Gökdağ’ımız!

Tarhandağı gözler seni;
Tanrı orada sözler seni,
Dört asırdır özler seni,
Tukin dağda otağımız!

Turan, eski toprak bize;
Hind, bir altın konak bize;
Çin köşkleri kışlak bize,
Tuna boyu yaylağımız!

Yunus gibi çıktık Hut’tan!
Büyük yurda küçük yurttan,
Geyik girdik, doğduk kurttan.
Kılıç oldu orağımız!

Sartlık gitti, Uygurlandık.
Soyumuzla gururlandık.
Şamanlardan uğurlandık.
Pirler oldu yardağımız!

İlk yayıldık: Beşbalık’a!
Karakurum, Elmalık’a
Çin başladı zorbalığa,
Ezdi onu tokmağımız!

Sağa sola gitti ordu;
Hind’e, Rum’a bir baş vurdu.
Altın yuta düzen kurdu.
Yine eski yasağımız!

Alplerimiz girdi harbe,
Düşmanlara attı darbe;
Şimal, cenup, şarka, garbe,
Akın etti kısrağımız!

Türk ayağı hangi yurda,
Basmışsa baş eğdi kurda!
“Gökhan orda, Akhan burada! ”
Dedik gitti ayağımız!

Tümen, Çin’e akın etti.
Efrasiyab, Rum’a gitti.
Tomris adı göğe yetti.
Hüsrev oldu tutsağımız!

Teleleri, Aktürkman’ı
Toplamıştı Soğd’un Hanı,
Çapul etti Eşkân(i) , yân’ı
Sevinç adlı soğdağımız!

İlhan Mokan, Bilge Kağan,
Gaznevi’den Mahmut Sultan,
Selçuklulardan Alparslan Han,
Birer şanlı koçağımız!

Askerliği gördü atsız.
Harzem Şah’ı oldu atsız.
Bugün hakan, dün bir adsız:
Böyle kayar kızağımız!

Tonguz, Çin’e hakan oldu.
Hıtay Türk’ü üryan oldu.
İlk düşünen Gür Han oldu,
“Birleşmeli ocağımız”!

Cengiz bunu tasarladı.
Dört bucağa ılgarladı.
Türk soyunu toparladı,
Turan oldu öz bağımız!

Oğuz Han’dan beri mühmel,
Kalmış idi büyük emel.
Yüce dilek uzattı el.
Ele geçti arağımız!

Gökten yüce yıldızımız!
Bir devr açtı her hızımız!
Atilla bir Kırgız’ımız!
Timurleng bir Kazak’ımız!

Fatih aldı İstanbul’u.
Babür, Hind’e eğdi yolu.
Nadir sarstı sağı solu…
Oldu bir son taslağımız!

Bundan sonra talih döndü,
Yıldızımız yine söndü,
Karşımızda Rus göründü…
Kesildi yurt otağımız!

Kırım, Kazan heder oldu!
Tuna, Kafkas beter oldu!
Türkistan’da neler oldu?
İşitmedi kulağımız!

Yurt girince yâd eline,
Ergenekon oldu yine!
Çıkmaz mı bir Börteçine?
Nurlanmaz mı çerağımız…

Ziya Gökalp

Kendine Doğru

Atanın içkisi köpüklü kımız,
Arpa suyu içme! dedi bir Kırgız!

Evinin yemişi erikle elma,
Komşunun bağından hurmayı alma!

Başka dile uymaz annenin sesi,
Her sözün ararsan vardır Türkçesi!

Duymadan düşünme, görme sezmeden,
Kendi duygun olsun usunu yeden!

Dile, yap! Tanrı’nın sensin bileği,
Göktürk’ün sendedir yüce dileği!

Demir sana tapar, şimşek baş eğer,
İsteme, sen yarat; görme, sen göster!

Ziya Gökalp

Kurt ile Ayı

Kurt kocadı, kötürüm oldu,
Bunu sezen bir genç atı
Yakaladı kurdu yoldu,
Dedi: ‘Haydi tüysüz dayı,

Yürü, yine yiğitlik sat;
Dar et bize yeşil yurdu! ‘
Piçlerine dedi: ‘Fırsat
Kaçırmayın, boğun kurdu! ‘

Zavallı kurt öldü, inde
Beş yavrusu kaldı öksüz
Fakat bir kaç yıl içinde
Bunlar birer yiğit, gürbüz

Kurt olarak saldırdılar,
Yeşil yurttan ayıların
Vücudunu kaldırdılar.
Çocuklarım ibret alın:
Her bugüne var bir yarın!

Ziya Gökalp

Lisan

Güzel dil Türkçe bize,
Başka dil gece bize.
İstanbul konuşması
En sâf, en ince bize.

Lisanda sayılır öz
Herkesin bildiği söz;
Ma’nâsı anlaşılan
Lûgate atmadan göz.

Uydurma söz yapmayız,
Yapma yola sapmayız,
Türkçeleşmiş, Türkçedir;
Eski köke tapmayız.

Açık sözle kalmalı,
Fikre ışık salmalı;
Müterâdif sözlerden
Türkçesini almalı.

Yeni sözler gerekse,
Bunda da uy herkese,
Halkın söz yaratmada
Yollarını benimse.

Yap yaşayan Türkçeden,
Kimseyi incitmeden.
İstanbul’un Türkçesi
Zevkini olsun yeden.

Arapçaya meyletme,
İran’a da hiç gitme;
Tecvîdi halktan öğren,
Fasîhlerden işitme.

Gayrılı sözler emmeyiz,
Çocuk değil, memeyiz!
Birkaç dil yok Tûran’da,
Tek dilli bir kümeyiz.

Tûran’ın bir ili var
Ve yalnız bir dili var.
Başka dil var diyenin,
Başka bir emeli var.

Türklüğün vicdânı bir,
Dîni bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisânı bir.

Ziya Gökalp

Niçin?

Bu halkın başında bir kahraman var,
Şan onundur ama millete yarar.
Haklıdır bu şandan korksa düşmanlar
Dostlardan da varmış tiksinen, niçin?
Arttıkça bu dâhi Türk’ün şöhreti
Dağılan milletin arttı vahdeti
Sulhta da faydalı böyle kuvveti
Yıpratmak daha harp bitmeden niçin?
Toplandı Lozan’da dostlar, düşmanlar
Lloyd George saçıyor yine bühtanlar
Lâzımken müttehit olmak bu anlar
Ayrılanlar varmış sürüden niçin?
Millet fedâidir kahramanına
Kim taş atabilir onun şanına?
Dil uzatma sakın Türk aslanına!
Anlatayım sana bilmezsen niçin…
O millî dehanın tam Kemâl’idir
Türk’ün hem celâli, Hem cemâlidir
Mefküre görünmez, o timsâlidir
Mefküreye çattın, söyle sen niçin?
Uyanık bulunun ey Türk gençleri!
İrtica sevemez bu hür rehberi
Susturun mantıkla, kin güdenleri
Borcumuz savaşmak ebeden, niçin? …

Ziya Gökalp

Turan

Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin
Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil
Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın
Bütün zaferlerini kalbimin tanininde
Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.

Sahifelerde değil, çünkü Atilla, Cengiz
Zaferle ırkımın tetviç eden bu nasiyeler,
O tozlu çerçevelerde, o iftira amiz
Muhit içinde görünmekte kirli, şermende;
Fakat şerefle numayan Sezar ve İskender!

Nabızlarımda evet, çünkü ilm için müphem
Kalan Oğuz Han’ı kalbim tanır tamamiyle
Damarlarımda yaşar şan-ü ihtişamiyle
Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem:

Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan

Ziya Gökalp

Türk Oğullarına

Düşman yine öz yurduna el attı,
Mezarından Ata’n kılıç uzattı,
Yürü diyor, hakkı zulüm kanattı,
Attilâ’nın oğlusun sen unutma!

Medeniyet deme, duymaz, o sağır;
Taş üstünde taş kalmasın durma kır:
Kafalarla düz yol olsun her bayır,
Attilâ’nın oğlusun sen unutma!

Koş, Plevne yine al bayrak taksın,
Gece gündüz Tuna suyu kan aksın,
Yaksın kahrın, bütün Balkan’ı yaksın;
Attilâ’nın oğlusun sen unutma!

Ziya Gökalp

Türkçe

Uydurma söz yapmayız,
Yapma yola sapmayız,
Türkçeleşmiş, Türkçedir;
Eski köke tapmayız.

Türklüğün vicdanı bir;
Dîni bir, vatanı bir;
Fakat hepsi ayrılır
Olmazsa lisanı bir.

Ziya Gökalp

Uyu Yavrum

Uyu yavrum, uyanacak günler var,
Yarınları gözetleyen dünler var.
Baban şehit izlerinde ünler var.
O izlerde sen de dolaş
Öç gününe sen tezce ulaş
Uyu yavrum, tepesinde haç yatan
Camiler vardır bu mu seni ağlatan?
Dayanamaz çiğnenmeye bu vatan
Camilere götür hilal,
Hem yurdu, hem de öcünü al.

Ziya Gökalp

Vatan

Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar manasını namazdaki duânın.
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’ân okunur.
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüdâ’nın.
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!

Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok,
Her ferdinde mefkure bir, lisan, âdet, din birdir.
Meb’üsânı temiz, orda Boşolar’ın sözü yok,
Hududunda evlatları seve seve can verir;
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!

Bir ülke ki çarşısında dönen bütün sermaye,
San’atına yol gösteren ilimle fen Türk’ündür;
Hirfetleri birbirini daim eder himaye;
Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk’ündür,
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın!

Ziya Gökalp

5 Yorum

  1. Akıl seviyemin çok yüksek olmasını isterdim. Çünkü akıl seviyesi çok yüksek olan Ziya Gökalp’in şiirleri gözüme çok karizmatik görünüyor. Akıl seviyesi normal olan şairlerin şiirlerinde ise ondaki hasiyet yoktur. Çünkü istidad-ı ruhanî her şeye olduğu gibi esere de yansır…

  2. Namık Kemal’in, Orhan Seyfi’nin, Ziya Gökalp’in, Yahya Kemal’in şiirleri Türk şiirinin ta kendisidir.

  3. Her zaman konuşmağa başlayıncaya kadar durmadan terlerdi. Kendisini bu halde görenler onun şu meşhur adam olduğuna asla inanamazlardı. Vakıa ki söze başlardı, karşısındakiler dudaklarından tatlı bir sesin içinde bir vâiz üslübu ile dökülen fikirlerin cazibesine kapılıp saatler ve saatler dinlemekten usanmazlardı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir:

Başa dön tuşu
Anasayfa »