Milli devlet; bütün tabaka ve dilimleri ile bir milleti topyekûn kavrayan ve bağrına basan devlettir. Devlet hem dıştan hem içten gelen tehlikelere karşı milli karakterini korumasını bilmelidir. Milli devlet yabancı devletlere karşı milli bağımsızlık şuuru ile kendini savunurken yani dıştan gelen tehlikeleri göğüslemenin yanında içten gelmesi muhtemel olan sınıf ve zümre tahakkümüne karşı da kendisini koruyabilmelidir. Her hangi bir sınıf ve zümrenin teşkilatlanarak şu veya bu yolla devleti ele geçirip milli karakterini bertaraf ederek bir sınıf devleti biçiminde soysuzlaştırmasına izin verilmemelidir.
Yabancı bir devletin boyunduruğuna giren devlet, “bağımsızlığını”, bir sınıf ve zümrenin tahakkümüne giren bir devlet de “milli karakterini” kaybetmiş demektir. Birincisi dış sömürüye, ikincisi de iç sömürüye teslimiyet manasına gelir. Her iki halde de millet mustariptir.
Türk-İslam kültür ve medeniyeti, sınıf ve zümre tahakkümünü yasakladığı için sınıf çatışmaları ve kavgaları üzerine kurulu bir particilik anlayışını hem yadırgamakta hem de tehlikeli bulmaktadır. Bizim kültür ve medeniyetimiz, devlet işlerini düzenlemede farklı düşüncelere ve programlara, hiziplere ve düşünce çatışmalarına sempati duymakla birlikte sınıf particiliğine sevgi duymamaktadır. Sınıf ve zümre tahakkümünü hedef alan parti kavgalarını haklı olarak tefrikacılık olarak değerlendirmektedir. Partiler milli devlet fikrinden ayrılamazlar.
Türk-İslam ülküsünde hükümet de devlet gibi bir milli müessesedir. Biz sınıf devleti fikrini reddettiğimiz gibi sınıf hükümeti kavramını da reddederiz. Bize göre devlet bir milletin sosyal, külterel, ekonomik ve politik yönden teşkilatlanması demekse hükümet de devlet işlerini milli ve çağdaş ihtiyaçlara göre yürütmeye talip kadroların milli irade ile iş başına gelmesi ve milli irade istediği zaman da gitmesi demektir.
Görüldüğü gibi biz devleti millete, hükümetleri sınıflara mâletmek isteyen düşünce biçimini de devleti de, hükûmeti de sınıfsal sayan zihniyeti de benimsemiyoruz. Bize göre devlet de, hükûmet de asla milli karakterini kaybetmemelidir; aksi halde, şu veya bu tarzda teşekkül eden imtiyazlı sınıflar elinde cemiyet ıstırap çeker. İnsanlık tarihi eğer sınıfların bir diğerine karşı mücadelesinden ve bunu doğurduğu ıstıraplardan şikayetçi ise şu sınıf iktidardan indirilip onun yerine bu sınıfı getirmek suretiyle mesele çözülemez. Bütün mesele devlet ve hükûmet etme işini bir sınıf tahakkümü fasit dairesinden kurtarıp, milliyetçi ve ülkücü kadroların milli irade ile iş başına gelmesini sağlayacak bir nizamın kurulmasını temin edebilmektir.
Aksi halde ezen ve ezilen diyalektiği içinde kızıştırılan ve sınıf kavgası üzerine oturtulan bir particilik oyunu ile mutlu hedefe varılamaz. Demokrasi; siyasi bir manivela sayesinde ezen ve ezilenlerin devamlı olarak yer değiştirip durdukları bir işkence sahası değildir. Bizim demokrasimizde, siyasi partiler bütün sosyal dilim ve tabakaları ile millete ve onun teşkilatlanması demek olan devlete hizmet götürme yarışmasına giren farklı kadrolar olarak düşünülebilir.
Türk-İslam kültür ve medeniyetinde siyasi hizipleşmeler, şanlı peygamberimizin “Ümmetimin ittifakında kuvvet, ihtilafında rahmet vardır.” ölçüsü içinde samimi bir hizmet yarışı biçiminde oluşmaktadır. Cemiyeti kamplara ayırarak vuruşturan ve çıkar kavgası içinde boğuşturarak zayıflatan her türlü anlayış ve uygulama bizim değerlerimize ters düşer.
Seyit Ahmet Arvasi