İslam Nedir? İslamın Amacı Nedir?

Sözlükte, barış, huzur, teslimiyet, esenlik, mutluluk, inkiyad ve gönülden benimseme anlamına gelen İslam, bir din olarak şu şekilde tanımlanmaktadır: “Akıl sahiplerini, kendi iradeleriyle doğruya/hayra ulaştıran ve onlara dünyada mutluluğu, ahirette de ebedi saadeti temin eden ilahi bir kurumdur.”

Bu tanım tahlil edildiğinde, yer alan temel unsurlar şunlardır:

  • a) Akıl sahiplerine gönderilmiş olması,
  • b) Doğruya/hayra ulaştırıcı olması,
  • c) Özgür iradeyle seçilmesi,
  • d) Zor ve şiddet altında değil gönülden benimsenmesi,
  • e) İnsanları dünyada, barış ve mutluluğa ulaştırması,
  • f) Ahirette sonsuz mutluluğa kavuşturması,
  • g) İlahî kaynaklı olması.

Müslüman Olmak

İslam dinini kabul eden, onun tek ve yüce olan ilahına inanan ve Peygamberinin Allah’tan getirdiklerini doğrulayan kimsenin adı mümin ve müslüman vasfını kazanmaktadır. Böyle bir insan, inancını gerçekleştirirken ve İslam’a girerken önce kendisiyle, yani aklı ve gönlüyle, daha sonra Allah’la ve onun yaratıklarıyla barışık olmalıdır. Demek ki müslüman olabilmek için, önce kendisi huzura kavuşmalı, kendini emniyette hissetmeli, sonra da bütün insanlara güven telkin eden, onlara eliyle ve diliyle zarar vermeyen bir kimse olmaya çalışmalıdır.

Müslüman olmak için Kelime-i Şehâdet ve Kelime-i Tevhîd, bir başlangıçtır. Çünkü bununla insan, erdemli bir insan olacağına, aklına ve gönlünün sesine kulak vereceğine, fıtratına yabancılaşmayacağına, Allah’tan başkalarına, ölülere ve dirilere, cansız maddelere kulluk yapmayacağına, onlara kulluğu terk ederek hakkı ve hakkaniyeti gerçekleştirmek için çalışacağına söz vermektedir. Bunu gerçekleştiren bir insanın, yaratıcısıyla ve hem cinsleriyle ilişkilerinin temelinde sevgi, sulh, emniyet ve inandırıcılık vardır. Bu sebeple sevgi ve iyiliğin kaynağı olan Allah, Güvenilir Melek’le (Cibrîl-i Emîn), Güvenilir Peygamber’e (Muhammed el-Emîn) ilahi vahyini göndererek insanları selim fıtratlarına (Fitrat-i Selîme), selim kalplerine (Kalb-i Selîm ) ve selim akıllarına (Akl-i Selîm) dönmeye ve onlara boyun eğmeye çağırmıştır.

İnsanlar bunlara boyun eğdiği zaman müslüman ve mümin olmakta ve fıtrat dini olan İslam’ı kabul etmektedirler. Bundan dolayı bu dine inananlar, birbirleriyle karşılaştıklarında “Allah’ın barış ve esenliği üzerinize olsun” (Selâmün Aleyküm) diyerek söze başlarlar.

İslamın Evrensel Oluşu

Görüldüğü gibi, bu terkiplerin tamamında sağlam, duru, açık ve seçik anlamlarına gelen ve İslam’la aynı kökten türetilen “selîm” veya güven manasına gelen “emîn” kelimeleri kullanılmıştır. Bunun anlamı şu demektir: Din olarak İslam barış dinidir, onun ilahı sevgi ve iyiliğin kaynağı olan Allah’tır, vahyi getiren güvenilir bir melektir, Peygamber’i güvenilir bir insan olan Hz. Muhammed’dir, inananı sağduyu sahibi müslümandır, onun doğrulayıcısı selim akıldır, onu gönülden benimseyen selim kalptir, inanma eylemini gerçekleştiren ise Allah’ın gönderdiği dini kabule müsait selim fitratını kuvveden fiile geçiren mümin insandır.

Bütün Peygamberlere gönderilen İslam, ilahî kaynaklı bir mesajdır; insanın doğru düşünüp doğru davranması ve doğru eylemde bulunabilmesi için bir katkıdır. Hedef kitle, akıl sahibi bütün insanlardır. İnsanın olduğu her yerde din vardır.

Din İnsan İçindir

Din insan içindir, onun en genel anlamda amacı şu beş şeyin emniyet altına alınması ve dokunulmazlığının sağlanmasıdır: Din ve vicdan özgürlüğünü, aileyi ve nesli, canı, aklı ve malı (emek/kazanç) korumak. Bunlar dinin temel kurucu ilkeleridir. Din, içerik olarak ele alındığında, Allah’a, kitaplarına, meleklerine, resullerine ve ahiret gününe inanmak gibi inanç esaslarından; insanın ahlaklı ve erdemli olmasını sağlayan ahlak ilkelerinden; insanı özgürleştiren ve sosyalleştiren namaz, oruç, zekat, hac ve diğer ibadetler ile insanlarla ilişkileri düzenleyen bazı ilkelerden (muamelattan) oluşur. Peygamberimize gelinceye kadar bunlardan ilk üçü bütün peygamberlere gönderilmiştir ve dinin evrensel boyutunu temsil eder. Muamelat ve ibadet etme biçimleri ise, peygamberden peygambere değişmektedir ve bazı kısımları itibariyle zamansaldır.

Her dinin bir Peygamberi, bir kitabı ve ibadethanesi vardır. Örneğin Yahudiliğin ibadethanesi Sinagog, Hristiyanlığınki Kilise, İslamınki ise Cami’dir. Allah’ın varlığına ve birliğine, Hz. Muhammed’in onun resulü olduğuna ve onun Allah’tan getirdiklerine, öldükten sonra dirilmeye ve hesaba çekilmeye inanan herkes mümin, müslüman ve Kıble Ehlidir. Bunlara, kısaca Uluhiyet, Nübüvvet ve Mead denir.

İslamın Kaynağı: Kuran

Bu ilkelere inanan bir kimse, İslam dairesi içerisindedir. Hiç kimsenin, onu İslam dışı gösterme yetkisi yoktur. İslam dini ve onun inanç esasları, emir ve yasakları Ku’rân’dan ibarettir. O tek bir itikadî sistemi öngörmektedir. İnanılacak inanç ve akide sistemi, Kur’ân tarafından belirlenmiştir. Bu anlamda inanç ve itikatta mezhepten söz edebilmek zordur. Kur’ân’ın inmesinden sonra hiç kimse yeni bir inanç esası koyamaz. Çünkü Kur’ân inanç esaslarını ve buna konu olacak şeyleri tevile ve yoruma mahal bırakmaksızın açık ve net olarak tespit etmiştir. Kur’ân’ın getirdiği inanç esasları dışında, hiç kimsenin, Allah’ın insanları inanmakla yükümlü tutmadığı bir konuda yeni bir inanç esası koyarak insanları bunlara inanmaya zorlama yetkisi de yoktur.

Bir konunun inanç esası olabilmesi için Kur’ân’da açıkça yer alması gerekir. Bunun dışında Kur’ân’da çesitli anlamlara gelen bazı ayetlerle ilgili yapılan yorumlar kişilerin içinde bulundukları kültürel ortam ve bilgi düzeyi çerçevesinde yapılmış yorumlardır. Bu konuda hiç bir alim, yaptığı yorumun bizzat Allah’ın ayetteki maksadı olduğunu iddia edemez. Bu sebeple anlamı zor anlaşılan ya da birden fazla anlama gelen müteşabih ayetler veya diğer ayetlerle ilgili her hangi bir şahsın veya mezhebin yorumunu kabul etmemekle insan inancını kaybetmez.

İslamın Amacı

İslam, Allah’ın Hz. Muhammed aracılığıyla insanlığa gönderdiği evrensel bir mesajdır. Bu mesaj, esas itibariyle yeni olmayıp, önceki Peygamberler aracılığıyla da gönderilmiş ve son peygamberle teyid edilmiş evrensel bir çağrıdır. Asıl amaç, insanları mutlu kılmaktır ve onları özgürleştirmektir. İslam’ın geldiği çağda özelde Arap dünyası, genelde de insanlık, dini, psikolojik, ahlaki, siyasi ve toplumsal pek çok problemle karşı karşıya idi. İnsanlığa yapacağı katkıyla özgürleştirip, insanları tekrar kendin varlığının farkına varmaya, örf, adet ve geleneklerini, inançlarını sorgulamaya çağırdı ve kendisiyle, yaradanıyla ve toplumla barışık olmaya çağırdı.

Aynı zamanda İslam, insanlığı medenileştirme projesidir. Bu proje, Hz. Peygamber döneminde son derece başarılı bir şekilde yürütüldü ve ahlaki erdemlerle donanmış fertlerden oluşan bir iman topluluğu meydana getirildi. Bu toplulukta, kabile asabiyeti ve güçlünün hakimiyeti yerine insanların kardeşliği, hak ve adalet prensipleri hakim idi. Ortaya çıkan dini ve toplumsal problemleri, güç kulanılarak degil, Hz. Peygamber’in önderliğinde, vahyin ışığında birlikte konuşup tartışarak çözülüyordu.

Sönmez Kutlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir:

Başa dön tuşu