Mısır’da Türk Hükümranlığı; Tolunoğulları Hakimiyeti

(Antik Mısır’dan Tolunoğullarına)

Mısır

Akdeniz’e ve Kızıldeniz’e kıyısı bulunan Mısır, Kuzey Afrika’nın en kalabalık ülkesidir. Nüfus, Nil nehri boyunca yerleşmiştir. Batısında Libya, güneyinde Sudan yer almaktadır. Sina Yarımadası vasıtasıyla Filistin ve İsrail ile komşudur. Nil Nehri, sularını Akdeniz’e boşaltmaktadır. Ülke, yaklaşık bir milyon metrekare üzerinde kuruludur ve yaklaşık 7000 yıllık bir tarihi geçmişe sahiptir.

Antik Mısır, Kuzeydoğu Afrika’da, Nil Nehri’nin denize ulaştığı  yer ve çevresinde yayılmış antik bir medeniyettir. MÖ 3150’li yıllara kadar Aşağı ve Yukarı Mısır olarak ayrılan coğrafya, bu yıllarda ilk Firavun’un yönetimi altında birleşmiştir. Bu politik birlik 3000 yıl sürmüştür. Bu döneme ait kalıntılar Mısır’ın temel tarihi yapısını oluşturmaktadır. Antik Mısır, MÖ 31 yılında, Roma İmparatorluğu tarafından istila edilmiş ve Firavunların etkinliğine son vermiştir.

Romalılar, Mısır’ı Roma’nın bir eyaleti haline getirmiştir ve uzun yıllar öyle kalmıştır. Başkent ve ülke merkezi İskenderiye olmuş ve bu süre içinde Mısır’da ekonomik ve mimari gelişmeler yaşanmıştır. Roma-Mısır kültür kaynaşması olmuş ve Yunan Mimarisi Mısır’a ulaşmıştır.

640’lı yıllara gelindiğinde İslam Devleti  akınlara başlamış ve 642’de İskenderiye İslam devletlerinin eline geçmiştir. 200 yıl boyunca Emevi ve Abbasi halifeleri döneminde, valiler aracılığı ile yönetildi ve yönetme güçlüğü sebebiyle bölgedeki valiler sık sık değişti. 9. yüzyılın ortalarından itibaren, Bağdat tarafından gönderilen valilerin yerini, valiliklerini tasdik ettiren Türk komutanları aldı. 847-848 yıllarında Aytah Türkî, 856-861 yılları arasında Hakan oğlu el-Fethi-t Türkî gibi 6 Türk komutanı  Mısır ülkesine valilik yapmışlardır. Ardından Türk soylu Fergana’dan gelme asker kölesi Ahmed bin Tolun Mısır’da ilk Türk hanedanını kurmuştur. Mısır, Tolunoğullarıyla birlikte ilk kez bağımsız olarak yönetilmiştir. Bu bağlamda Mısır tarihi için Tolunoğullarının önemi dikkate değerdir.

Tolunoğulları Hâkimiyeti

Ahmed b. Tolun, Oğuz Türklerindendir. Samaniler yoluyla Abbasilerin hizmetine girmiştir.

Halife Memun, kardeşi ile girdiği halifelik mücadelesinde Türklerden oluşan bir ordu kurmuştur ve bu ordunun içinde Ahmed b. Tolun’un babası Tolun da bulunmuştur. Kısa süre içerisinde önemli komutanlar arasındaki yerini almıştır. Babası Tolun 854-855 yılında vefat ettiğinde annesi Abbasi sarayında etkili Türk komutanlarından Bayık Bey ile evlenmiş ve böylece  Ahmed b. Tolun’un sarayda önü açılmıştır. Bu arada yine önde gelen Türk komutanlarından Yarcuh et-Türkî’nin kızı Hatun ile evlenerek kendisine ikinci bir dayanak daha  edinmiştir.

Ahmed b. Tolun, Mısır siyasi ve idari bir istikrarsızlık içerisindeyken, bölgede isyancı gruplar varlığını sürdürmekteyken, Abbasi yönetiminde hilafet mücadeleleri yaşanmaktayken Mısır’a yönetici olarak atanmıştır ve bir takım idari değişiklikler sonrasında, bu isyanları yaklaşık dört yıl içerisinde çok kanlı ve kesin bir biçimde bastırmıştır. 869’ta Suriye-Filistin Bölgesi valisinin, Bağdat’ta meydana gelen karışıklıklardan istifade ederek vergileri hilafet merkezine göndermeyi bırakması üzerine Halife Muktedî’den büyük bir ordu ile valinin üzerine gitme emri alan Ahmed b. Tolun, 100.000 kişilik bir ordu kurmuştur. Harekete hazır olduğunu bildirmesine rağmen, yine hilafet merkezindeki karışıklıklar sebebiyle Suriye-Filistin bölgesine gidememiştir. Bunun üzerine 100.000 kişilik bu ordu ile isyanları bastırarak Yukarı Mısır’ı tamamen kendisine bağlamıştır. 871 yılında çeşitli gelişmelerin ardından Mısır’ın tamamı Ahmed b. Tolun’un hakimiyetine girmiştir.

Halifenin valilere ve eyaletlere söz geçirememesi, doğudaki Saffari topluluğun 869’da Kirman ve Fars topraklarını işgal etmesi, Basra civarındaki siyah soyluların isyan etmesi ve 871 yılında bölgeyi ele geçirmeleri gibi sebepler, Ahmed b. Tolun’un işini kolaylaştırmış ve rahat hareket etmesine fırsat tanımıştır. Hilafetin merkezindeki bu kaotik ortam ve mücadeleler, Bizans’ı da harekete geçirmiş 873 yılı ile 875 yılları arasında, Şam limanlarına ve sınırdaki yerleşim alanlarına saldırılarını sıklaştırmıştır. Halife, hilafet ordusuyla Bizans’a karşı koyamayacağını anlayınca daha önce ilişkisini kestiği Ahmed b. Tolun’dan destek almak zorunda kalmıştır ve Şam Suğurlarını Ahmed’in emrine vermiştir. Ahmed b. Tolun, Basra Körfezi’nde gittikçe genişleyen zenci isyanlarını bastırabilmesi için hilafet merkezine 1 milyon 200 bin dinar yardım göndermiştir. Halifenin kardeşi daha fazla para, köle, at gibi yardımlar isteyince Tolunoğlu Ahmed, ona bu yardımı Abbasileri tehlikelerden korumak için yaptığını ve Abbasilere tabi olarak göndermediğini bildirmiştir. Bu gelişmeler, Ahmed’in bağımsız hareket ettiğini ve işine geldiğinde Abbasi halifesini de kullandığını göstermektedir. Zira, her türlü bağını koparmasına rağmen Avasım ve Suğurların kendisine verilmesini kabul etmiş, bunun yanında yardım yollarken, daha fazla yardım talebi karşısında da tabi olmadığını açıklamaktan çekinmemiştir. Buradaki bir diğer düşünce de Abbasilerden bağımsız olarak Bizans’ın doğrudan muhattabı olmaktır.

Ahmed b. Tolun’un halifenin kardeşinin daha fazla yardım talebini reddetmesi üzerine, 877’de Tolunoğlu Ahmed azledilerek Musa b. Boğa tayin edilmişse de erzak yetersizliği ve siyasi istikrarsızlık sebebiyle bu amacına ulaşamamıştır. Aynı yıl içerisinde Musa b. Boğa’nın ölmesi, ertesi yıl Şam naibinin ölmesi ve yerine oğlunun atanması üzerine, oğlunu yerine bırakarak, Musa b. Boğa’nın kendisine saldıracağı haberi üzerine hazır olarak beklettirdiği ordu ile Şam üzerine sefere çıkan Ahmed, öncelikle yeni Şam naibine mektup yazmış ve kendisine tabi olmasını istemiştir. Bu istek hiçbir direnç gösterilmeksizin Şam naibince kabul edilmiştir.

Tolunoğlu Ahmed, bu seferde Şam bölgesinde Remle, Hımıs, Hama ve Halep’i bir direnmeyle karşılaşmadan hakimiyeti altına almıştır. Halep naibinin Antakya’ya kaçması üzerine buraya gelen Ahmed, Eylül 878’de şehri almıştır ve Halep naibi öldürülmüştür. Tolunoğlu Ahmed,  devamında Kınnesrin ve el-Avasım’ı da alarak; batıda Berka ve Trablusgarp’tan, doğuda Fırat Nehri’ne kadar olan bölgeyi tamamen hakimiyeti altına almıştır.

Bu olaylar neticesinde durum; Bizans’ın artık Abbasileri değil Tolunoğullarını muhattap alması olmuştur. Bizans İmparatorluğu, Tolunoğulları Devleti’nin Şam, Avasım, Cezire  ve Suğur coğrafyalarını fethetmesinden sonra kendilerinin de tehlikeli olduğunu görüp, bir antlaşma alt yapısı bulma yoluna gitmiştir. Bu durumda ise 1. Vasili ilk harekette bulunarak, daha öncesinde bir sefer esnasında esir aldıkları bazı komutanları Tolunoğlu Ahmed’e yollamıştır. Ayrıca hediye olarak da bir nüsha da Kuran göndermiştir. Böylelikle Mısır, Firavunlar devrinden itibaren ilk defa kendi coğrafyası merkezli bir devlete sahip olmuştur.

Ahmed, bu tavra olumsuz yanıt vermiş ve Tarsus’u yeniden sınırlarına dahil etmiştir. Anadolu içlerine doğru harekete başlamıştır. Fakat bu sırada meydana gelen olumsuz bir gelişme, Ahmed’in Bizans seferini durdurmuştur. Mısır’da yerine bıraktığı Abbas, bazı komutanların etkisiyle babasına isyan etmiştir. Bunun üzerine Tolunoğlu Ahmed, Mısır’a geri dönmek üzere yola çıkmış ve bunu öğrenen oğlu da ülkeden ayrılmıştır.

Ahmed, oğlunun isyanını bastırıp Fustat’a döndükten sonra 882’ye kadar, Mısır’ın imar işleri ile uğraşmış, Suriye’ye karşı yeni politikalar geiştirerek Hicaz’a inmeyi ve İslam dünyasında etkin bir konuma gelmeyi düşünmüştür. Bu düşünceyi gerçekleştirmek için Suriye, Filistin ve Ürdün’de, Şam bölgesinde Abbasi hilafeti adına faaliyetlerde bulunan bütün isimleri temizlemiştir. Suriye bölgesinde de kendi hakimiyetini kuran Ahmed b. Tolun, 880’de Mekke’ye asker göndermiş, ancak Abbasilerin doğusundaki, Saffarilerin de aynı amaçla asker göndermesi sebebiyleHicaz bölgesinde istediği sonuca ulaşamamıştır. Buna karşın Mısır’a geri dönüşte, Rumların saldırdığı şehirlerde güvenliği sağlamak için komutanların emrinde bir grup askeri Bizans sınırına göndermiştir. Bu sırada 879-880 yıllarında da Ahmedi Dinarı adı ile sikke derbetmiştir.

Ahmed, tam rahatladığı bu dönemde Şam’da yönetici atadığı kölesi Lülü’nün Abbasi halifesinin kardeşi Muvaffak lehine isyan etmesi haberiyle Şam’a gitmek zorunda kalmış, büyük bir ordu ile karşılaşan Lülü baş edemeyeceğini düşünerek, Muvaffak’ın yanına kaçmıştır. Fakat bu süreç içerisinde Muvaffak, Tarsus’ta karışıklıklar meydana getirtmiş ve Tarsus’un Ahmed’in elinden çıkmasına sebep olmuştur.

Bu olaylar sırasında hilafet merkezindeki önemli bir gelişme daha Ahmed’in yolunu açmak için fırsat olacaktır. Şeklen bir Halife konumunda olan Mutemid, kendisini kardeşinden kurtarması yönünde bir mektup yazarak Tolunoğlu Ahmed’e göndermiştir. Bu fırsatı değerlendiren Ahmed,onu Mısır’a devet ederek, Halifeliğin merkezini Mısır’a almayı düşünmüş ve İslam dünyasındaki siyasi hakimiyete sahip olmayı planlamıştır. Halife, Ahmed’in teklifini kabul edip yola çıkmışsa da; Muvaffak bu durumdan kısa sürede haberdar olmuş ve yolda iken önünün kesmişlerdir. Bu sebepten ötürü, Ahmed, amacına ulaşamamıştır.

Hilafet merkezinde, Muvaffak ağabeyini yakalayan el-Cezire naibini ödüllendirerek onu Özel Muhafız Birliği’nin başına geçirerek Bağdat’tan Kuzey Afirka’ya kadar olan büyük bölgenin valiliğine tayin etmişse de bu tayin fakat şekilde kalmış ve fiilen fakat Suriye sınırlarına kadar geçerli olmuştur. Muvaffak’ın ağabeyine yaptığı bu uygulamalar sonrasında Tolunoğlu Amed, devletin bütün ileri gelenlerini ve kadılarını Dımeşk’te toplayıp, Muvaffak’ı Halife’ye isyanla suçlayarak Halife olan Ağabeyi Mutemid’in yanında yer alınması ve Muvaffak’ın da veliahdlıktan azledilmesine dair fetva istemiştir. Başkadı Bekkar b. Kuteybe ve bazı kadılar bu isteğe karşı çıkınca, onu hapsetmiş ve sonra da kendisi Muvaffak’ı veliahdlıktan azlettiğini ilan ederek, hakimiyeti altındaki bölgelerin bütün camilerinde, Cuma hutbelerinde ona lanet ettirmiştir. Buna karşılık Muvaffak da ağabeyi olan Halife Mutemid’e, Ahmed’in Mısır’dan azledilmesi ve Cuma hutbelerinde ona lanetler okunmasına dair ferman çıkarttırmıştır. Bu gelişmeler Abbasiler ile Tolunoğulları arasındaki husumeti daha da arttırmıştır. Muvaffak, Mekke’de Kabe’de Ahmed b. Tolun’un aleyhine hutbe okutmuş ve böylelikle bir adım öne geçmiştir.

Ahmed b. Tolun, Muvaffak ile olan bu restleşmesinde başarılı olamayınca, Tarsus’a giderek burayı yeniden kendine bağlamak için şehri kuşatmışsa da gerek şehrin başarılı müdafası, gerekse Ahmed’in sağlığının bozulması ve mevsimin kış olması sebebiyle 883 yılı Aralık ayında kuşatmayı kaldırıp Mısır’a dönmek zorunda kalmıştır. Ferma şehrine ulaştığında hastalığı ağırlaşan Ahmed, 24 Aralık 883’te, Fustat’a bir gemiyle getirilebilmiştir. Ahmed’in hastalığı sırasında Müslüman, Hristiyan ve Yahudi toplulukları Mukattam Dağı’a çıkarak iyileşmesi için dua etmişlerdir. İbn Zulak bu konuda şöyle demektedir: “Emir Ahmed b. Tolun şiddetli bir biçimde hasta oldu. Bunun üzerine Müslümanlar başları üstünde Mushaflarıyla, Yahudiler başlarının üstünde Tevrat ile, Hristiyanlar başları üstünde İncil ile, çocukalr başları üstünde levhalar ile hepsi ağlayarak sokaklara döküldüler. Emir Ahmed b. Tolun’un sağlık ve afiyete kavuşması için Allah’a dua ile taarruda bulunuyorlardı.”

Fakat Ahmed iyileşememiş, hastalığa yakalanmasından 10 ay sonra, 10 Mayıs 884 Pazar gecesi vefat etmiştir. Cenazesi Mukaddem Dağı’nın yamacına defnedilmiştir.

Yerine geçen oğlu Humaraveyh, toprakları genişletmiş fakat siyaset bilmemesi sebebiyle Abbasilerin oyununa düşmüştür. Zaten kendi hakimiyeti altında olan toprakların Hilafet merkezince 30 yıllığına resmen de devredildiğinin tescil ettirilmesi karşısında Humaraveyh, çeşitli hediyeler ve yüklü miktarda paralar göndererek devletin hazinesini boşaltmıştır.

Muvaffak’ın ölmeden önce bahsedilen manevra ile hilafete bağladığı Tolunoğullarını, yeni halife Mutezid daha da bağımlı hale getirmiştir. Humaraveyh’in yakınlaşma vesilesi Abbasileri kontrol etmek olsa da, sonuç tam tersi olmuştur. Halife’ye kendi kızı ile evlenmesini teklif eden Humaraveyh, teklifin kabul edilmesi sonrasında Fırat ve Berka arasındaki bölgenin yönetimini 30 yıllığına kendisine devredildiğini de hilafetçe resmileştirmiştir. Bununla hilafeti kontrol etmeyi planlamıştır. Fakat buna karşın babasının ödemediği Mısır haracının tamamını ödemeyi kabul etmiş ve bundan sonra da düzenli olarak her yıl haraç ödeme teminatı vermiştir.

Babasının basiretini gösteremeyen Humaraveyh, böylece kendi hazinesini boşaltmaya, halifeliğin hazinesini doldurmaya başlamıştır. Bunun yanında kızının çeyizleri için de devlet hazinesinden büyük pay ayırmıştır. Bu dönemdeki rivayetlere göre bir buçuk milyon dinar harcamıştır.

Humaraveyh, bir taraftan halife ile iyi ilişkiler geliştirdiğini düşünürken, diğer taraftan da Bizans topraklarına sefere ordu göndermiştir. Seferler başarılı olmuş ve seferden bir çok ganimetlerle dönülmüştür. Fakat Humaraveyh, bir gece yatağında cariyeleri tarafından öldürülmüştür.

Sonraki süreçte, çeşitli karışıklıklar, halifenin oyunu ve Karmatîlerin ortaya çıkışı gibi sebeplerden ötürü zayıflamış ve Abbasiler adına hareket eden Muhammed b. Süleyman et-Türkî tarafından Mısır’da derin izler bıraktıktan sonra yıkılmış ve tarihteki yerini almıştır.

Tolunoğulları Medeniyeti

Tolunoğulları Devleti’nin ömrü 36 yıl 3 ay 15 gün sürmüştür. Bu kısa ömrü süresinde, Türk Medeniyeti, Mısır Medeniyeti ve İslam Medeniyeti açısından önemli bir yere sahip olmuştur. Tolunoğulları’nın devlet teşkilatı, tarım ve ziraat, şehircilik ve iskan, sosyo-kültürel hayat ile sağlık konularında iz bırakan faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Tolunoğulları Devleti, öncelikle Mısır naibliği şeklinde kurulmuştur. Abbasilere karşı olan isyanı bastırmak üzere hazırladığı 100.000 kişilik ordunun kendisine verdiği güç ile, halifelik makamını tanımadığını ilan etmiş ve Mısır’da kendi halifeliğini de ilan etmiştir. Devlet başkanlığı sistemi İslami unsurların etkili olduğu bir Türk Devlet Geleneğine uygun olarak  yürütülmüştür.

Sağlam bir polis teşkilatı ve Şurta teşkilatı’na (iç asayiş) sahip olunmuştur. Burada Şurta Emirlerinin sık sık değiştirildiği görülmektedir. Bu da silahlı güç olan teşkilatın başındaki kişinin güçlenmesini önlemeye engel olma maksatlı yapılmıştır. 100.000 kişilik ordunun emir komuta zinciri Türklerin elinde olmakla birlikte, ordunun 24 bini Türk, 40 bini zenci, 7 bini Arap, geri kalanı da Kıpti, Rum ve Berberi kökenlidir. Merkezi ordu Türkler’den oluşmuştur. Müslüman Araplar, Tolunoğulları devrinde askeri alanlarda pasif kalmışlar ve emir-komuta zinciri içinde hiç bulunmamışlardır. Zenciler ise fakat humaraveyh döneminde önem kazanmışlar, fakat ilginç bir biçimde Humaraveyh’in ölümü de onların elinden olmuştur. Rumlar ise son dönemlere doğru yüksek kademelere gelmişler fakat yıkılma döneminde Tolunoğulları ordusundan ayrılmışlar veya serbest hareket etmeye başlamışlardır. Orduda askerler maaşlı çalışmışlardır ve maaşler her ay muntazam biçimde ödenmiştir. Kara ordusu iki ana kısımdan oluşturulmuştur. Bunalr süvari ve piyade birlikleridir. Atlı birlikler genelde Türkler’den, yaya birlikleriyse siyahilerden oluşmuştur. Bu ise, ordunun ana unsurunun Türklerden, yardımcı unsurunun ise zencilerden oluştuğunu göstermektedir. Ahmed b. Tolun, askeri törenler için büyük bir meydan yaptırmıştır. Buradaki Hristiyan ve Yahudi mezarlıkları başka yere naklettirip, askeri geçit törenleri yapmak üzere büyük bir meydan açtırdığı görülmektedir.

Tolunoğullarının Akdenize sahili olan ve Kızıldeniz sebebiyle de bölgenin içlerine kadar gemilerin girebildiği bir konuma sahip olan Mısır ile Suriye-Filistin bölgelerine hakim olmaları güçlü bir deniz gücü, donanma sahibi olmalarını zorunlu kılmaktaydı. Bunların yapımında ise Kıptî, Rum ve Berberilerden istafade edilmiştir. Çok sayıda ticari, yolcu ve savaş gemisi bulundurulmuştur.

Mısır’ın ekonomik yaşamı Tolunoğulları hakimiyetinde döneminde oldukça yüksek bir düzeye çıktı. İktisadi refah meselesi, sadece yöneticilerin değil halkın da payını aldığı bir durumda olmuştur. Ahmed b. Tolun, bölgeye geldiğinde ilk olarak maliye teşkilatının başında bulunan görevlileri değiştirmiştir.

Bilhassa ziraat üretimini ve gelirlerini arttırmak için yeni sulama kanalları açtırmıştır. Bozulan su kanallarını tamir ettirmiştir. Nil Nehri’nin üzerindeki su seviyesini ölçen Nilometreleri onarmış ve işler hale getirmiştir. Bereketli Nil sayesinde hurma, şeker kamışı, pamuk, üzüm, tahıl ve patates ile meyve yetiştiriciliği oldukça üst seviyelere ulaşmıştır. Endüstri alanında ise boraks madeni hem çıkarılmış hem de işlenmiştir.

Ticaret de bu dönemde ziyadesiyle rahatlamıştır. Jeopolitik ve jeostratejik olarak Mısır’ın doğu-batı ticaret yolları üzerinde bulunmasını iyi değerlendiren ve bu stratejik öngörüye sahip olan Tolunoğlu Ahmed, geniş yatağa sahip olan Nil’den faydalanarak, büyük-küçük çok sayıda kayık ve gemi yaptırmıştır.

Ahmed b. Tolun, kendi adına yaptırdığı caminin bir tarafına esnaf ve sanatkarlar için bir çarşı yeri yaptırmıştır. Fırıncılar, yün eğiriciler, bakliyat işiyle meşgul olanlar, gümüş işçiliği ile iştigal edenler, ipekli kumaş üreticisi ve satıcıları burada yerlerini almışlardır. Tolunoğullarının ekonomik ve iktisadi yaşam açısından gelişmişliğinin ve bağımsızlığının göstergesi olarak bakır paralarla, Dinar-ı Tuluni olarak bilinen ayarı iyi altın paralar bastırmışlardır.

İlim ve düşünce hayatı açısından da Tolunoğulları bir hayli yol katetmiştir. Çok sayıda ilim adamı, mühendis, mutasavvıf, edip, şair ve tarihçi yetişmiştir. Müslüman Mısır’ın ilk tarihçisi de bu dönemde yetişmiştir. Makrizi, Hıtat isimli eserinde belirttiğine göre Ebu Amr en-Nablusi’nin Husnü’-s-Sîre fî İttihâzi-l Hısn bi’l-Cezire adlı eserinde Tolunoğulları zamanındaki şairlerin listesini gördüğünü ve bunların isim listesinin 12 forma tuttuğunu, böylece bu dönemdeki şiirlerin beyit sayısının sayılamayacak kadar çok oldğunu belirmiştir. İbn Zulak da, Ahmed’in, devrinin alimlerinden Ebu’l-Hasan b. Hammad’a sorduğu bir soruya verdiği yanıt karşılığında 100 dinar bahşiş verdiğini nakletmiştir. Ayrıca o, yaptırdığı Toluniye Camii’nin bitişiğine ilave ettirdiği yerlere fakihler, alimler ve muhaddisler tahsis ederek, halkın eğitim ve öğretimine verdiği önemi de ortaya koymuştur. Ahmed b. Tolun yalnızca Müslüman ilim adamlarına değil Müslüman olmayan alimlere de önem göstermiştir. Kendisinin doktoru olan ve İskenderiyye baş patrikliğine tayin edilen tarihçi Said b. Patrik bu konuda en önemli örnektir.

İmar işlerlinde de Tolunoğulları dönemi Mısır’ın en parlak dönemidir. Tolunoğlu Ahmed’in yaptırdığı  Katai şehri, Tuluniyye Camii, bimarhaneler, su kanallar, köprüler, hükümet sarayı, Humaraveyh’in yaptırdığı parklar, bahçeler, civa dolu havuzlar, Mısır’dan Bağdat’a kadar olan Berid menzilleri, binalardaki süslemeler bu dönemde yapılmıştır.

Ahmed b. Tolun sayısı 100.000 olan ordusundaki değişik milletlerden olan her grup için, ayrı ayrı mahalleler ve yaptırdığı meydana çıkabilecek kapılar yaptırmıştır. Bu Orta Asya yani Türkistan coğrafyasından gelen bir yapılanma şeklidir. Fakat bu şehir, Mısırı yeniden Abbasilere bağlayan Muhammed b. Süleyman tarafından yıkılmıştır. Tuluniyye Camii, Mısır’da Türk usulü yapılan ilk cami olup, aynı zamanda minare geleneğini de burada başlatan mimari bir eserdir.

Görüldüğü gibi, Tolunoğulları Devleti, Türk, İslam, Mısır ve dünya tarihinde derin izler bırakmıştır. Kısa ömürlü olmasına rağmen siyasi, askeri, sosyal, ekonomik, ilim ve kültür ile mimari alanlarda adından söz ettiren ve Arap-İslam tarihçilerince de övgüyle anılan bir devlet olmuştur.

Tarihçilerin belirttiği üzere, Tolunoğulları, Firavunlardan sonra Mısır’da ilk defa bağımsız bir devlet kuran ve halkını refah içinde yaşatan bir devlet olmuştur. Bu dönemde Mısır en mutlu, huzurlu yıllarını yaşamıştır.

Tolunoğullarının yıkılmasından sonraki 30 yıllık süreçte Mısır, Abbasiler tarafından gönderilen valilerce yönetilmiştir. Fakat Tolunoğulları ile yaşanılan mücadeleler sonrasında Abbasi Halifeliği bu dönemde tayin ettiği valilere tam yetki vermemiş, idari kurumların başına doğrudan kendilerine bağlı kişileri atarken, Mısı’ı idari yönden bölgelere ayırmışlar ve geniş Mısır bölgesinde bir kişinin hakimiyet kurmasına izin vermemişlerdir. Fakat bu defa idareciler arasında yetki ve sorumluluk kavgaları gerçekleşmiş, değişik bölgelerdeki valiler özellikler Harac emirleri ile anlaşmazlıklara düşmüşler, bu da Mısır’ın hizmetlerinin aksamasına sebep olmuştur. Bir taraftan da Fatımiler ile mücadele edilmesi sebebiyle, Mısır halkı bu süreç içerisinde sıkıntılı bir hayat yaşamıştır.

Tolunoğullarından tam 30 yıl sonra ise ikinci bir Türk Hanedanlığı devri, İhşîdîler dönemi başlamıştır. İhşîdîler, hilafet merkezi ile iyi ilişkiler geliştirmiştir ve resmiyette bağlılığını hiçbir zaman yitirmemiştir. Ordularında sayıca ekseriyet ve konumca etkinlik Türkler’de olmuştur. Yönetici olarak da Türkler ilk tabakayı oluşturmuştur. Fuhtat’taki Amr Camii ve İbn Tolun Camii alimelerin ders verdiği iki önemli merkez olmuştur. İhşîdîler döneminde, dil, tarihçilik, şiir, tıp ve felsefe gibi alanlarda Mısır tarihine önemli katkılar olmuştur. İhşîdîler toplam 34 yıl hakim olmuşlar ve bir çok açıdan Tolunoğulları’nın mirasını geliştirmişlerdir. İhşîdîler’in bir diğer önemli özelliği de Tolunoğulları’ndan sonra bozulan istikrarı ve devlet düzenini yeniden geri getirmiş olmalarıdır.

Anahtar Sözcükler: Mısır, Türklük, Tolunlu, Türk Hakimiyeti, Ortadoğu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir:

Başa dön tuşu