Alevî kelimesi Arapça bir kelimedir. Sözlükte ” Ali’ye mensup, Ali taraftarı, Ali’yi seven, sayan ve ona bağlı olan, Ali’ye ait ve Ali’nin soyundan gelen” anlamlarında kullanılmaktadır. Tasavvuf’ta tarikat silsilesi Hz. Ali kanalıyla Hz. Peygamber’e ulaşan tarikatlara Alevi denmektedir.
İslam Mezhepleri Tarihi’nde Alevi kavramı çok genel bir anlamda, Şia ile eş anlamlıdır. Buna göre Alevi, Hz. Ali’nin Hz. Muhammed’den sonra devlet başkanlığına Allah ve Hz. Peygamber tarafından tayin edildiğine inanan, imametin kıyamete kadar Fatıma’dan olan soyunda veya Haşimilerde olduğunu savunan toplulukların müşterek adı olmuştur. Dolayısıyla Şîa’nın Zeydiyye, İsmailiyye, Oniki İmamiyye, Nusayriyye ve diğer Şiî gruplar için bu anlamda Alevi denmektedir. Fakat bunların tamamı siyasi ve dini bir zümreleşmenin adı olmuştur. Sevgi ve saygının ötesinde siyasal fırkalaşmaya dönüşmüştür. Bu topluluklar için kulanılan Alevilik, bulunduğu coğrafyaya, topluluğa ve siyasi ortama göre farklı anlamlar kazanmıştır.
Türk toplulukları içerisinde Alevi denildiğinde, Kutadgu Bilig’den anlaşıldığına göre, başlangıçta Ali soyundan gelen kimseler kastedilmektedir. Ayrıca Emeviler’in zulmünden kaçıp Türk bölgelerine sığınan Zeyd b. Ali’nin oğlu Yahya’nın neslinden gelenler için kullanılmaktadır. Türkler, bu kimselerin Peygamber soyundan olmaları ve diğer bazı siyasi gerekçelerle onlara destek vermiştir. Ancak bizzat Türkler tarafından Zeydiliğin benimsendiğine dair elimizde her hangi bir kanıt yoktur. İlk dönemlerde İsmaililği benimseyen çok az sayıda Türk’ün bulunduğu bilinmektedir. Bunlar daha çok Karmatiler arasında sayılmaktadır. Anadolu’da konar göçer hayat yaşayan veya yarı yerleşik hayata geçen bazı Türk boylarına Şah İsmail’in yanında yer almaları dolayısıyla önceleri Kızılbaş kavramı kullanılmıştır. Ancak Bektaşi, Kızılbaş, Kalenderi, Hurufi, Işıklar, Hayderi, Babai ve diğer gruplar için XIX. asırdan itibaren genel anlamda Alevilik kullanılmaya başlanmıştır.
Bu tarihten sonra kullanılan Alevilik, toplumsal tabanı açısında tarihte Türkler arasında faaliyet gösteren Zeydilik ve İsmaililikten bazı konularda etkilenmiş olmakla beraber bu iki mezhebin bir devamı değildir. Kızılbaş kelimesine gelince, ilk önceleri her hangi bir dini muhtavadan uzak sadece bir soyu ve boyu ifade eden anlamda Kızılbaş adının kullanıldığını görmekteyiz. Kızılbaş, Türkmen boylarının Osmanlıya karşı isyanlarında kızıl börk giyenlerin yoğunlukta olmaları dolayısıyla siyasal olarak Osmanlı aleyhtarı demektir.
Şah İsmail’in bu Türk boyları arasında Şiiliği yayma faaliyetleri sonucu, Osmanlı aleyhtarı, dedelik kurumuyla Hz. Peygamber soyuna kendisini bağlayan, Hz. Ali ve diğer 12 imama Şiilikten farklı bir mistik misyon yükleyen, Pir veya Dede/Baba gibi kimselerin önderliğinde talip mürşid ilişkisi içerisinde dini bin yaşam sürdüren Şah İsmail taraftarı müslüman Türk topluluklarının genel adı olmuştur. Bugün Anadolu’da Alevi zümreler içerisinde Kızılbaş olarak varlıklarını devam ettiren kesim, sözünü ettiğimiz bu grubun devamıdır. Ancak daha sonraları, Tacik, Afgan, İran ve diğer milletlerden Safevilere destek veren topluluklar ve İsmaililer için de Kızılbaş denilmiştir. Kızılbaş kelimesi, tarihi süreç içerisinde olumsuz anlamlar yüklendiği için bugün Alevi olarak isimlendirilmeyi tercih etmektedirler.
Prof. Dr. Sönmez Kutlu