Kendi Topraklarımızı Fethedelim – Muhammed Salih

(Dünya Azerbaycanlıları Kurultayı kürsüsünden okunan nutuk)

Değerli kardeşlerim, Sovyetler Birliğinin yıkılması Türk Dünyası için büyük bir imkan yaratmıştı. Son 400 yıl devamında bir turlu birleşemeyen Türk kavimlerinin gerçek bir bütünleşme imkânı doğmuştu. 80’li yılların sonunda biz, idealistler, Yegâne Türkistan ve Türk Devletleri Konfederasyonu düşlerini görmeye başlamıştık. Ayni zamanda bu düşlerin gerçeğe dönüşmesi iktidardaki komünist liderlerle kolay olmayacağını da biliyorduk. Fakat bu kadarını da tahmin etmemiştik.

Şimdi şu manzaraya bakin, Türkistan devletlerinin birbirine yaklaşması şöyle duradursun, zaman geçtikçe birbirinden daha da uzaklaşıyor, birbirine yabancılaşıyor.

Sınır kapıları, pasaport kontrolü, gümrük…

Tam bir kargaşa, Türk devletleri ortasında gerçek bir Çin Seddi yükseliyor.

Bu kardeş ülkeler tarihinde Demir perde dönemi başlıyor.

Avrupa devletleri ortak para birimi ve yegâne iktisadi alan stratejisini hayata geçirirken, bizim akıllılar ülkelerini dünyadan daha da sağlam koparmaya gayret ediyorlar. Sovyet döneminde bile kendi aralarında toleranslı davranan liderlerimiz şimdi bu hoşgörüyü birbirinden esirgiyorlar, sanki düşman ülkelerin liderleriymiş gibi birbirine saldırıyor ve hakaret ediyorlar. Ülke sınırlarını dikenli tellerle çevirdikleri gibi, onların kalpleri de birbirine karşı nefretle örtülmüştür.

Her biri bir zalim, bir diktatör — adeta zulüm babında bir birleriyle müsabaka ediyorlar.

Ne insan hakları ne de başka bir değer, bunların umurunda değil, aksine, bu konuları dile getiren kimseyle alay ediyorlar.

İktisadi alanda yolsuzluk ve rüşvet bu sistemlerin omurga kemiğine dönüşmüştür.

Buna Türkistani kendi nüfus alanlarında tutmak isteyen büyük komşularımızın entrikalarını eklersek, vahim bir manzara ortaya çıkıyor: siz 55 milyonluk aç ve çıplak bir toplumun iç savaş eşiğine hızla yaklaştığını görüyorsunuz.

Hâlbuki bizim arzularımız başkaydı. Biz Türkistan’da beş bağımsız devlet kurulacak, beş bayrak Birleşmiş Milletler önünde dalgalanacak, kardeş Azerbaycan ve Türkiye’nin de katılımıyla, biz de dünyada söz sahibi olacağız diye düşünmüştük.

Fakat olmadı.

Dünya duradursun, kendi mintakamizda bile söz sahibi olamadık.

Çin yönetimi uygur kardeşlerimize gözümüzün önünde soykırım uyguluyor, gençlerimizi mahkemesiz kurşuna diziyor, bizim bağımsız devlet başkanlarmiz sesini bile çıkartmıyor. Aksine, bu zorba rejimle ittifak oluyorlar, «Şanghay beşlisi» oluşturup, katile sofra açarak, onunla kadeh tokuşturuyorlar.

Irak diktatörünün Türkmen kardeşlerimize karşı uygulamağa devam ettiği terör Türk Dünyasının diğer bir kanayan yarasıdır.

Bu konuda da bizim Türkistanlı liderlerden hemdertlik beklemeyin, onlar Irak’ta Türklerin mevcudiyetini dahi bilmiyorlar.

Irak Türkmenlerine gerçek desteği Türkiye sağlayabilir, bugüne kadar da bazı yardımlar yaptı, ama bu yeterli değil. Türkiye, diş politikasında Kerkük meselesi Filistin sorunundan öncelikli olmadıkça bölgede tarihi misyonunu yerine getiremez.

Bütün bu olumsuzluklar içinde bizim Azerbaycan, bana göre, daha şanslı görünüyor. Tabii, Azeri Türkleri refaha kavuştu demiyorum, iktisadi buhran orada da devam ediyor, yolsuzluk ve rüşvet orada da dorukta, fakat Bakü’de Taşkent’te olduğu gibi yoksulluktan profesörler ferraşlik yapmıyor, kadınlar çocuklarını pazarda satmıyor, satamadığı takdirde ise kendini ateşe vermiyor.

Azerbaycan da demokrasi var demiyorum, ama oralarda devletten bağımsız bir kaç gazete yayınlanabiliyor, muhalefet partilerinin faaliyeti yasaklanmamıştır, Özbekistan’da olduğu gibi muhalifler yönetimi tenkit ettikleri için dövülerek öldürülmüyor, muhalefet seçimlere bile katılabiliyor.

Bu alanda bağımsız Azerbaycan’ın ilk Cumhurbaşkanı, ağabeyimiz, dostumuz rahmetli Abulfez Elçibey’in mihnetleri boşuna gitmemiştir. Bugün Azerbaycan’da birazcık hürriyet varsa, bunda mutlaka o büyük insanin hissesi vardır. Allah ona gani gani rahmet eylesin. Türk dünyası senden razı, sen de ondan razı ol, ey Büyük Ülkücü!

Bir ağız söz Karabağ hususunda.

Karabağ muhakkaktır-ki, Türk Dünyasının ayıbıdır.

Bu konuda artik hayalperestlikten vazgeçilmelidir, gerçeğin yüzüne cesaretle bakılmalıdır.

Gerçek ise şudur: silahla işgal edilen topraklar sadece ve sadece silahla geri alınabilir.

Karabağ düğümünü çözme yolunda bugüne kadar yapılan çeşitli düzeydeki görüşmeler, temaslar, siyasi alandaki tüm çabalar hiçbir netice vermemiştir, aksine Ermenilerin işgal edilen topraklarda daha derin kök salmasına fırsat sağlamıştır.

Karabağ artik siyasi değil, askeri meseledir. Karar buna göre alınmalıdır. Kararı da siz almalısınız, birilerinin isteği ya da itirazı üzerine değil, milli menfaatlerimizden yola çıkarak almalısınız.

Bu konuda ve diğer konularda da Batinin, bir Süper gücün, ya da onun rakibinin merhametini beklemek boşuna vakit harcamaktır. Filanca yârdim etmiyor, diye sitem etmek daha da anlamsızdır.

Bir milletin bağımsızlığını diğer biri korumaz, koruyamaz.

Bir milletin bağımsızlığının kefaleti — onun kendisidir, onun bağımsızlığa olan irade kuvvetidir.

Bu kuvvet, bu irade Türk milletinde mevcuttur. Başımızı kaldıralım, tanıyalım kendimizi nihayet, fetih edelim kendi topraklarımızı.

(10.08.2001, İsveç, Malmo)

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir:

Başa dön tuşu